1 Aralık 2011 Perşembe

gezdim, dolaştım gurbet elleri.

Bazen kafa dağıtmak, bazen öğrenmek, bazen eğlenmek için gezdim. Çok da gezmedim, ama albümlerimi karıştırırken gülümseyen iki göze sahibim en azından. Şimdilik sadece Barcelona turu yapalım diyorum..

müziksiz Barcelona turu olur mu?

Barcelona, bildiğiniz gibi İspanya'nın bir şehri. İspanyollardan çok Katalanlar yaşıyor ve kullanılan dil de katalanca zaten. İspanyolca konuştuğunuzda anlamayıp, bir de üstüne Katalanca konuşup dumura uğratabiliyorlar.

Barcelona'nın en işlek yerlerinden birisi.. Art Museum. Gerçi giriş paralı olduğundan, cimrilik yapıp girmedik ama fotoğraf çektirmesek olmazdı =)


Artık yeni moda mı bilmiyorum, her şehirde sağlam bir akvaryum var. Barcelona akvaryumu da İstanbul'dakine benzer bir şekilde işliyor. Giriyorsunuz, ilk önce ufak balıklar, daha sonra tünele giriş ve her tarafınızdan geçen köpek balıklarının arasında buluyorsunuz kendinizi. İsteyenler yüzebiliyormuş da görüldüğü gibi.

Dondurma seçimi, yaptığım en zor seçimlerdendi. Zira buranın dondurmacıları biraz aşmış. Çeşit sayısı oldukça fazla olmakla birlikte tadı da mükemmel. Hayatımda yediğim en güzel dondurmalardı diyebilirim. Canınızı çektirdiysem özür. Gerçi kış günü.. Oturun oturduğunuz yerde =)


Turist otobüsü.. Ya da otobüsleri mi demeliyim?
Barcelona'nın turistik bölgelerini gezen otobüsler var. Günlük veya iki günlük biletler kiralayabiliyorsunuz. Neredeyse bütün önemli yerlerde duruyor ve 10 dakikada bir yeni otobüs geçiyor. Yani otobüsten inip, gezip, dolaşıp, fotoğraflarınızı çekip tekrar otobüse binebiliyorsunuz. Keyifli bir gezi yapıyorsunuz diyebilirim.. Taa ki başınıza olabilecek en kötü şey geleseye kadar..


Fırtına ve sel.. Daha sonra ne mi oldu?


İsyan!!!

Tabi sokaklarda üstsüz koşanlar, otobüsümüzün yardırdığı boyum kadar su dalgalarının altında kalan insanları izlemek hastaca keyif vermedi değil.



Tabi karnımız da açıkmadı değil arada.. Yemeklerin hepsinde yumurta olmasına ne demeli? biftek, patates kızartması, pilav ve yumurta.. Başlarda garipsense de sonra alışılıyor tabi. Ama pilava değil! Çünkü o gördüğünüz şey pilav değil, pişirilmiş pirinç mi desem, haşlanmış pirinç mi desem. Öyle birşey işte. Aman diyim, pilav yeme gafletine düşmeyin, pişman olursunuz.


Hiç mi güzel şeyler yemedik? Yedik tabi. Rock Museum Restaurant'ta yiyip de beğenmediğim tek birşeyolmadı mesela. Onlarda da yumurta vardı gerçi.. Yumurta her yerde! 

Biraz da acıkmışım sanırım.. Böyle bir görüntü çıktı ortaya işte.

Eee.. tabi içecek olarak Efes bulamıyor insan. Bulamayınca da en iyi tercihlerden biri Estrella oluyor.




Sevdiceğim de baya acıkmış olacak ki en az benim kadar saldırdı o da yemeklere.. Gerçi bir süre sonra ben her gün gitmek isteyince biraz hevesi kaçtı ama bazen hayat insana her istediğini yaptırmıyor işte =)


Şimdi fotoğraflarını bulamadım ama bir de vazgeçilmezimiz soslu patates kızarması vardı. Paraya kıyıp, hatta midemize de kıyıp her seferinde çılgınlar gibi yiyorduk. Şimdi adını da hatırlamıyorum, çok lazım olan olursa -ki hiç zannetmiyorum- sorar, hatırlar ve söylerim.


Vee.. Barcelona'nın simgesi: La Sagrada Familia.

Barcelona'nın mimarı diyebileceğimiz Gaudi'nin en büyük eseri.. Hayatı, eserini tamamlamaya yetmemiş. Zaten görüldüğü gibi 2011 yılında bile yapımı devam ediyor. Ama çılgın bir turist kalabalığı buraya girmek için yarışıyor resmen.. Nasıl mı?







Bazen şekilden şekle girerek..


















Bazen de sıyırmış vaziyette! =)










Ama sonunda içeri giriyorsunuz ve beklediğinize deyiyor. Binbir çeşit Dan Brown komplo teorisi dönüyor kafanızda, her yerde şifre arıyor ve gizemi çözmeye çalışıyorsunuz. Tabi çıkarken bunları bir kenara bırakıyorsunuz ve elinizde sadece çektiğiniz fotoğraflar ve güzel anılar oluyor.




Mimariyle biraz ilgileniyoruz da.. ahah.



Barcelona'nın en güzel şeyi kuşkusuz Sangria'sı.. Şarap desen şarap değil, meyva suyu desen hiç değil. Meyveli, gazozlu, şaraplı, şekerli güzel mi güzel içecek. Gecelerimizin dostu, en sevdiğimiz! Testi içerisinde getirilmesi ise ayrı bir hava katıyor olaya.


Burada en dikkat çeken şeylerden birisi, şehirde hiç yokuş olmaması. Hiç diyorum, çünkü gördüğüm sadece bir tane var. O da Gaudi efendi'nin en büyük ikinci eseri, yaşadığı yer olan tepe'ye çıkarken.. Mükemmel, huzur veren bir yer. Gerçi çok büyük olduğu için her tarafını gezme imkanımız olmadı ama.. Yine de şöyle kareler yakalayabildik..


Öhöm..

Bir de.. Üstten bir Barcelona karesi.

Genel olarak böyle işte.. Gerçi yukarıdan çekince baya bir karışık olduğu zannediliyor ama öyle bir şehir planlama yapılmış ki, evler yaklaşık 10'lu bloklar halinde kareler oluşturacak şekilde dizilmiş ve şehir boyunca böyle. Bütün caddelerin genişlikleri yaklaşık olarak aynı ve yayaların kullanımı için aynı genişlikte kaldırımlar da bunlara eşlik ediyor..


Gece klupleri gibi lükslerimiz olmadığından, biz de kendi eğlencemizi yaptık.. Çocuklar gibi eğlendik =)


Böyle görüntüler de ortaya çıktı tabi =)

Her şeyin sonunda..

Barcelona benim için böyle bir yerdi işte..

Boş versene,
Hayat gözlerini aşağı çeviremeyecek kadar,
Gülümseyişini yer çekimine emanet edemeyecek kadar güzel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder