Sağ elinin orta parmağında altın bir yüzüğü vardı. Çöpten bulduğu kıyafetlerle damgaladığı vücudunda değeri olan tek şey. Bir yüzük. Altın. Tam on gram, yani 957 TL. ağırlığında bir yüzük. Onun dışında hayatı anlamsız kılmaya yarayan iki gözü, havadaki tozları yutan gri renkte saçları, çöpün içindeki üzerine meyva suyu bulaşmamış birkaç parçayı çıkarmaya yarayan elleri ve dünyanın kirini temizlemeye yarayan iki ayağı vardı.
Hayatının hiç bir döneminde bir şeye sahip olmak ilgisini çekmemişti. Televizyona çıksa izleyenlerin ağzına sinek kaçmasına neden olabilecek zekasını, kirli hayatında bir kere zorlamıştı. Yüzüğünü alırken. Onun dışında hiçbir şeye sahip olmamayı ise hayatındaki en büyük başarı olarak görmüştü. Ve o günden sonra görmeyi bırakmıştı.
Her şeyi.
Ya da hiçbir şeyi.
Dünya üzerinde, hayatının en zor döneminde bile yalnız kalmaktan şikayet etmeyen tek insan oydu. Çünkü arkadaş kavramı, onun kafasındaki 5 delikten hiçbirine uğramamıştı. Doğduğundan beri konuşma ihtiyacı hissettiği tek insan, kapalı çarşıdaki herhangi bir kuyumcuydu.
Hayatta tanıdığı hiçbir insan olmadığı gibi, onu tanıyan da hiçbir insan yoktu. Zaten tanımak, onun tanımadığı bir kavramdı. Ama eğer onu tanıyan bir kaç insan olsaydı, onun "garip" ve "iğrenç" olduğunu düşünecekleri kesindi. Çünkü kendileri gibi olmayan herkes, kafalarında oluşturdukları mükemmel "garip" ve "iğrenç" kavramlarına mükemmel uyuyordu.
Ama onun bu konuda bir sıkıntısı yoktu. Hiçbir konuda olmadığı gibi. Düşünmeyi, düşünmesi gereken son şeyi düşündükten sonra bırakmıştı. Yani tam 18 yıl, 92 gün önce.
---18 yıl, 92 gün önce---
Tam 18 yaşındaydı. 18 yıldır halasıyla yaşıyordu.
Yaşadığına, yaşamak denirse.
Sabahtan akşama kadar kanepede oturur ve camdan dışarıya bakardı. Ağzından sadece bir iniltiye benzer "Neden?" çıkardı bazen. Tükürür gibi.
Halasının hastaneye taşındığını görmüştü. Beyaz önlük giymiş, birkaç bıyıklı adam. İki de ter kokan hemşire. Sonra da duymuştu halasının öldüğünü. Kalp krizi denen bir virüsten.
Anlam verememişti. Zekası, buna anlam veremeyecek kadar yüksekteydi çünkü. Paraşütle atlamak ise ona göre değildi.
Tam 92 gün geçmişti 18 yaşına girmesinin üzerinden.
Matematiğe dair hiçbir şey bilmiyordu. Ama hesapladı.
Tam 6666 gün yaşamıştı bu hayatta.
İşte o zaman karar verdi.
---
Halasıyla yaşadığı her saniyeye karşılık, halasının olmadığı bir saniye yaşamak istediğine tam 6666 gün önce karar vermişti.
Bugün, o gündü.
---
Açtı yüzüğünün ön tarafındaki kapağı.
Tam 6666 gün önce teyzesinin suyuna karıştırdığı ölümden arda kalan ölüm'e baktı.
Evet, dedi.
---
Hiç düşünmemişti ölüm'ü yutarken.
---
Hayatın değerinin hastane masrafları kadar olduğunu, teorilerini pratiğe döktüğü gün anlamıştı.
O yüzden huzurluydu ölürken.
---
Sonrası zaten boşluk.
Bir yok olma duygusu, o kadar.
E.S
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder